Suda Doğum

Doğum fizyolojik bir olaydır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde doğum sırasında anne adayına yardımcı olmak için farklı alternatif yöntemler sunulmaktadır.
Farklı uygulamalardaki ana amaç anne adayının doğum eylemi sırasında kendini daha rahat hissetmesini sağlamaktır.
Alternatif Doğum yöntemleri içerisinde suda doğumun yanında, Lamaze yöntemi (gebeyi; duygusal ve bedensel yönden bilinçli bir şekilde doğuma hazırlamaktır. Hazırlanmış bir gebe böylece doğuma, korku yerine tatlı bir heyecan ve neşeyle yaklaşır.), Hipnoz ile doğum gibi yöntemler de sayılabilir.

Doğum ağrısını ve korkusunu en aza indirgemek, normal doğuma özendirmek, sezaryen oranlarını düşürmek, maliyeti düşürerek ülke ekonomisine katkı sağlamak ve anne adaylarına doğum için seçenekler sunmak için alternatif doğum anlayışlarına gerek vardır.
Doğumda ağrıyı azaltıcı yöntemler olarak Suda doğumun yanında, Lamaze metodu (psikoprofilaktik metod), Epidural anestezi, Spinal anestezi, Genel anestezi, Doğum eyleminde sistemik ağrı kesici uygulamaları, Paraservikal blok, Lokal anestezi ve Doğum sonrası uygulanan ağrı kesici ilaçlar ve yöntemler sayılabilir.

Hidroterapi yani su ile tedavi uzun yıllardır kas gevşetici ve rahatlatıcı etkileri nedeni ile kullanılagelen bir alternatif tedavi yaklaşımıdır. Bu etkinin normal doğumlarda da kullanılabileceği fikri de oldukça eskilere dayanır. Aristotle (MÖ 6.yy), suyun hayatın en önemli prensibi oduğunu ifade etmiştir. Yine eski Mısır’da seçilmiş bazı bebekler su içinde doğurtulurdu. Dokümente edilen ilk su altı doğumu 1803 yılında Fransa’da yaşanmıştır. Ancak bu planlı bir doğum değildir. Uzun süre doğum eyleminde kalan ve biraz rahatlamak için sıcak su dolu bir küvete giren bir kadının doğumu bu esnada gerçekleşmiş ve bu tesadüf sonu suda doğum yapan ilk kadın olarak tarihe geçmiştir.
Suda doğum, doğum eyleminin 35-37 derecede sıcak suyla dolu bir havuzda gerçekleştiği alternatif bir doğum şeklidir. Doğum sırasında sıcak suyun gevşetici etkisinden yararlanılır. Sıcak su, doğal sancılanma sürecini başlatmaya yardımcı olur. Doğum büyük ölçüde anne tarafından gerçekleştirilir ve anneye herhangi bir ilaç, ağrı kesici veya suni sancı verilmez. Doğum başladıktan sonra bebeğin kalp atışları ve annenin tansiyon ölçümleri yapılır. Anne adayı doğum gerçekleştikten sonra kanama kontrolü için sudan çıkarılarak normal doğum masasına alınır. Doğumdan sonra anne ve bebek küvetten alınıp tahliller yapılır. Bu tahlillerin amacı, su yoluyla ortaya çıkabilecek mikrobik faktörleri ortadan kaldırmaktır.
Burada suyun çok sıcak olması durumunda anne adayının kan dolaşımında değişim olabilir ve ani tansiyon düşüklüğü ile plasentaya giden kan akımlarında azalmalar yaşanabilir. Bu da hem anne adayını hem de bebeği risk altına sokabilir. Ayrıca suda uzun süre kalınması durumunda anne adayında terlemeye bağlı sıvı kaybı da görülebilir.

Su, vücudu rahatlatan endorfin hormonunun salgılanmasını kolaylaştırarak doğum gerilimini azaltır. Bebek, anne karnında da suda olduğu için bir su ortamından başka bir su ortamına geçer ve şoka uğramaz.

Su altında doğumdaki ana amaç, kişilerin streslerinin azaltılması, doğumda kullanılan ağrı kesici ilaçların azaltılması, doğumun daha hızlı, daha konforlu ve rahat bir şekilde seyretmesi ve perine-vajina kaslarının mümkün olduğunca gevşetilmesidir.
Suda doğum yaptıran hekimler; ılık suyun sakinleştirici ve ağrı giderici etkileri olduğunu ve bu etkinin gebenin kendisini daha rahat hissetmesine ve doğumun daha kolay geçmesine yardımcı olduğunu ileri sürmektedirler.

Teorik olarak en büyük avantajı; ılık suyun kasları gevşetmesi, zihinsel rahatlık sağlaması ve bu sayede plasentaya giden kan akımının artarak daha az ağrılı ve daha kısa bir doğum sürecinin yaşanmasıdır.
Suda doğum normal doğuma göre, doğum süresini 3-4 saat kısaltıyor.
Bebekler suda doğum sırasında, ciğerlerindeki suyu rahatça atabiliyor.
Annenin artan kan dolaşımına bağlı olarak bebeğe daha fazla oksijen gidiyor. Bu da yeni doğan döneminde emzirmeyle ilgili problemleri en aza indiriyor.
Bebekler su ortamından suya geçtikleri için doğum şoku yaşamıyorlar.
Bebeklerin gelişimleriyle ilgili her şey normal devam ediyor.
Kadın suya girdiğinde ağırlığının %75 ‘ini kaybeder.
Herkes bebeğinin boğulabileceğini düşünse de bebekler için güvenli bir yöntem.
40 hafta boyunca suda gelişen fetüsün yine sıvı bir ortamda yaşama adım atacağı düşüncesi bile anne adayı için suda doğum seçiminde önemlidir.
Avantajlar, Doğum Eyleminde ve Doğum sonrasında olarak ikiye ayrılabilir:

– Hidroterapinin hem hidrotermal (perinede, vajinada ve servikste rahatlama) ve hem hidrokinetik (suyun meme başını uyarmasına bağlı olarak endojen oksitosin salınımı) etkilerini sağlamada faydası bulunmaktadır.
– Aşağıdaki temel kavram dikkate alınarak tıbbi girişim için gereksinimi en aza indirerek bir gevşeme ve ağrıyla başa çıkabilme yöntemi sunmaktadır:

  • Anne adayının sudaki göreceli ağırlıksızlığı su içindeki bedenin tüm yüzeylerinde eşit basınç yaratarak (bedenin altındaki yatak şiltesinin sürekli aynı noktada uyguladığı basıncın zıddı olarak) harcanan enerjiyi azaltır ve anneyi destekler.
  • Gevşemeyle birlikte anne adayı daha az ağrı hisseder. Daha az ağrı, daha az endişeye neden olur ve bu durum da adrenalin düzeylerini düşürerek endojen oksitosin ve oksijen akışının sürekli olmasını sağlar.
  • Kalpten çıkan İnferior vena cava damarına dışarıdan bası olmadığı için rahme giden kan akımı artacak ve rahimdeki kas dokusuna daha fazla oksijen gitmesi daha etkili kasılmalara neden olacaktır.
  • Suda hafif vazodilatasyon (damarlarda genişleme) gerçekleşir; bu durum anne adayının kan basıncını hafif düşürür ve nabzını hafif yükseltir. Sonuçta uterusa ve fetusa giden oksijen miktarı artar.
  • Anne adayının doğum eylemi esnasında fetal inişe yardımcı olabilecek bir konum almasını sağlar.

Doğum yapan kadına doğum masasına oranla, daha esnek ve daha düşük riskli bir ortamda doğurma seçeneği sunmaktadır.
.Doğum eyleminin normal fizyolojik sürecini hızlandırarak; bu eylemin hastalık gibi görülmesinden çok, bir iyilik durumu olduğunun düşünülmesini sağlamaktadır.
. Anne adayının kendi doğum yapma sürecinin denetimini sağlamasına yardımcı olmaktadır.
. Yenidoğanın yeni bir dünyaya daha yumuşak bir şekilde geçişini sağlamaktadır.

-Öncelikle anne adayı hidroterapi isteğini belirtmiş ve doğumunu yaptıracak kişiye onay vermiş olmalıdır.
-Anne adaylarının tekrar eden, tedavi edilmemiş vajen, idrar yolu ve cilt enfeksiyonları olmamalıdır.
-Anne adayının ve fetusun yaşamsal bulguları normal sınırlar içinde olmalıdır ve sıcak suya girmeden önce bebeğin reaktif bir NST’si olmalıdır.
-Sıcak su içindeyken anne adayının ve fetusun yaşamsal bulguları aralıklı olarak izlenmelidir.

İlk kez anne olacaklarla, riskli gebelik grubundakilere önermiyoruz. İlk doğumlarda yırtıkların düzgün açılması için kontrollü kesiler açılır. Bunun su içindeyken yapılması mümkün olmadığından, suda doğumu 2. veya 3. doğumda öneriyoruz.

Ayrıca;

-Anne adayının ateşinin 38 santigrad değerinden yüksek olması veya anne adayında enfeksiyon şüphesi olması
-Amnionit (plasental zarların enfeksiyonu), Annenin suyunun erken gelmesi
– Fetal distres (rahim içindeki bebeğin sıkıntıya girmesi)
-Fetal kalp atımını dinlemenin uygun olmadığı ve sürekli elektronik fetal kalp atımı izleminin gerektiği her türlü durum.
– Yüksek Riskli Gebeliklerde (Annenin kalp, şeker, astım, v.s. gibi hastalıklarında)
– Aşırı vajinal kanama
– Fekal materyal (koyu mekonyum vb) tarafından kirletilmiş amniotik sıvı
– Pozitif HIV (Aids testi) durumu
– Malprezentasyon (Bebeğin kanal içine girişindeki farklılıklar)
– Koyu partiküllü mekonyum (Perinede aspirasyonu gerektirebilecek derecede)
– İlk trimester USG ile doğrulanan gestasyon yaşının 36 haftadan küçük olması gibi durumlarda da suda doğum önerilmez.

Suda doğum tüm dünyada yaygınlık kazanmadığından konu ile ilgili bilimsel araştırıma ve makaleler de son derece sınırlı sayıdadır. Karşılaştırmalı inceleme yapılan araştırma sayısı ise yine çok kısıtlıdır ve eldeki veriler fikir birliğine varmak için yeterli değilimdir. Konuyla ilgili çelişkili bilgiler mevcuttur

Gebenin “tramvay” yani ağrı eylemi sırasında bebeğin fetal monitör (NST) ile kalp atımlarının izlenememesi bir dezavantajdır. Bazı çalışmalarda suda doğum sırasında annede daha fazla sayıda ve daha ciddi doğum kanalı yırtıkları ortaya çıktığı ileri sürülürken bunun tam tersini bildiren çalışmalar da vardır. Benzer şekilde suda doğum ile normal doğum karşılaştırıldığında doğum eyleminin süresi, ağrı kesici gereksinimi gibi parametreler açısından da birbiri ile çelişen bilgiler yapılan az sayıdaki araştırmalardan elde edilmiştir.

Suda doğumlarda bebek ölüm oranı binde 1.2 olup istatistiksel olarak normal doğumdan farklı değildir.

Suda doğumu savunanların hipotezi ılık suyun kasları gevşeteceği ve zihinsel rahatlık sağlayacağı ve bu sayede plasentaya giden kan akımının artarak daha az ağrılı ve daha kısa bir doğum süreci yaşanacağıdır. Ancak burada suyun sıcaklığı önem kazanmaktadır. Su için ideal sıcaklık 37 derecedir. Suyun daha sıcak olması durumunda anne adayının kan dolaşımında değişim olabilir ve ani tansiyon düşüklüğü ile plasentaya giden kan akımlarında azalmalar yaşanabilir bu da hem anne adayını hem de bebeği gereksiz risk altına sokabilir. Ayrıca suda uzun süre kalınması durumunda anne adayında terlemeye bağlı sıvı kaybı görülebilir. Öte yandan doğum eylemi sırasında anne adayı su içindeyken bebeği kardiyotokograf ile monitörize etmek oldukça güçtür. Bunun için özel monitör cihazları gereklidir. Doğum eylemi monitörüze edilmediğinde bebeğin kalp seslerinde yaşanabilecek düşmeler fark edilemeyeceğinden oksijensiz kalması riski söz konusu olabilir.

Suda doğumla ilgili bir başka risk de enfeksiyon olasılığındaki artıştır. Doğum eylemi sırasında suya karışan kan ve dışkı hem anne hem de bebek için risk yaratır. Her ne kadar sudaki anneye ait dışkı su dışına alınsa da su hiçbir zaman temiz olmamaktadır.

Suda doğum sırasında karşılaşılan ve önceden kestirilemeyen bir başka risk de kordon kopmasıdır. Özellikle bebeğin göbek kordonunun kısa olması durumunda aniden su yüzüne çıkan bebeğin kordonu kopabilir ve bebek kan kaybedebilir. Yapılan bir çalışmada suda doğum sonrası bebeklerin %14’ünün kordon kopması nedeni ile yoğun bakıma alındığı ve hatta bir bebeğe kan verilmesi gerektiği saptanmıştır.

Doğumun yapılacağı havuzun fazla derin tutulmaması ya da bebeğin tamamen doğana kadar yukarı çekilmemesi bu riski azaltabilir.

Solunum açısından bakıldığında ise suda doğum bebeğin boğulma ya da su yutma riskini arttırmamaktadır.

Sonuç olarak…

Konuyla ilgili yapılan ve normal doğum ile suda doğumu karşılaştıran pek çok araştırmalarda yarar veya zarar etkisi açısından her iki doğum şeklinin birbirine karşı çok üstün avantaj ya da dezavantajları bulunmamakla birlikte, suda doğum özellikle son yıllarda pek çok çift tarafından tercih edilen “alternatif bir doğum yöntemi” haline gelmiştir.
Bu konuda hekim tecrübesi, hastane koşulları ve çiftlerin görüşleri ortak olarak değerlendirilmeli ve karar bu yönde şekillendirilmelidir.

Make an Appointment
tr_TRTurkish